Belimizde, kemiklerin arasında disk denen kıkırdaklar vardır. Bu kıkırdaklar bizim bütün yükümüzü taşırlar ve yük taşıyan her şey gibi de bir süre sonra da aşınırlar. Ben bunu arabanın lastiğine benzetirim. Bu aşınma otuzlu yaşlardan itibaren başlar. Genelde aşağıdan yukarıya doğru olur bu aşınma çünkü en çok alttakiler yük taşır. Bu kıkırdaklar bozulduğu zaman gelen yükü taşıyamazlar ve çökerler. Çökünce, buradan çıkan sinirleri sıkıştırarak bacağa vuran ağrılar şeklinde şikayetler başlar. Bu durum, bacaklarda uyuşma, kasılma, karıncalanma, yanma, kramplar, gece huzursuzlukları, erkeklerde sık idrara gitme, kadınlarda idrar tutamama gibi problemlere de yol açabilir.
Peki nelere dikkat edebiliriz? Fazla kilo almazsak, , aşırı spor yapmazsak bu problemlerle biraz daha geç yaşlarda karşılaşırız. Belle ilgili problemlere çok spor yapanlarda ve hamilelik, doğum, emzirme, ev işleri dolayısıyla daha çok risk altında olan da kadınlarda daha genç yaşlarda karşılaşıyoruz.
Boyun fıtıkları ve bel fıtıkları genellikle aynı gibi görülür ama birbirinden tamamen farklı şeylerdir. Bel fıtığı kaçınılmazdır, arabanın lastiği gibidir, ne yaparsak yapalım aşınırlar. Boyun öyle değildir. Boyun arabanın bir aksesuarı gibidir. Eğer iyi kullanırsanız, hayat boyu hiçbir problemi olmadan gidebilir. Yük geldikçe, kemikler, kıkırdaklar öne doğru gelsin, arkada omurilik ve sinirler rahat etsin diye boynun geriye doğru bir eğriliği vardır. Eğilerek iş yapma alışkanlıkları, bilgisayarın çok kullanılması, cep telefonlarıyla sürekli eğilir şekilde durma, fazla kitap okuma, bizim çok ameliyat yapmamız, bankacıların bilgisayar karşısında çok durmaları, manikür – pedikür yapanların eğilmesi dolayısıyla boynun bu eğriliğinde bir “düzleşme” meydana gelir. Düzleşme olduğunda, yük geldiğinde öne değil de arkaya doğru gitmeye başlar. Arkaya doğru gittiği zaman buradaki sinirlere dokunarak ağrılar yapar. “Boyun düzleşmesi” dediğimiz şey budur. Boyun ağrılarına genelde boyun düzleşmesi denir, geçilir. Buradaki düzleşmeye bağlı ağrılar, orta hat ağrısı dediğimiz, boyunda, ensede, sırtta, kürek kemiklerine doğru, zaman zaman da başa yayılan ağrılardır. Ancak dayanılır ağrılardır. O yüzden biz bu düzlüğü ihmal edip hayatımıza devam ederiz. Tutuldum, bir masaj yapalım, bir duş alayım, ilaç alayım derken vücut kendi tedbirini kendi almaya gider. Bakar ki bir yerden sürekli ses geliyor, buraya kemik ve kireç desteği getirerek burayı tamir etmeye, tutturmaya çalışır. Yaptığı iyi bir şeydir, burada bir birleştirme yapar ama bir süre sonra bu gelen kemik ve kireç desteği de burada baskı yapmaya başlar. Dolayısıyla “sert boyun fıtığı” dediğimiz, boyun fıtıklarının yaklaşık %70 ini oluşturan grup ortaya çıkar. Burada bizim için sıkıntılı olan kısım, bu hastalarda ağrı daha geri planda kaldığından, hastalar bize gelene kadar uzun süre dayandıkları için bize geldikleri noktada kuvvet kayıpları başlamış olur.
Bel ameliyatlarında felç olma riski yoktur. Birinci bel omuru hizasında bel başlarken omurilik biter. Dolayısıyla bu bölgede omurilik olmadığı için felç olma gibi bir şey de söz konusu değildir. Ancak, tek tek sinirler çıktığı için, L4-5’ten L5 siniri çıkıp ayağa gittiği için sadece ayakta bir güçsüzlük, ayakta bir felç olabilir. Bunlar da daha çok ameliyat olunmadığı takdirde ortaya çıkar. Ameliyat sırasında bu bölgede omurilik olmaması ve kemik yapısının geniş olması bize rahat hareket alanı sağlar. Bir bel fıtığı ameliyatından sonra güç kaybı, yatalak kalma, felç olma riski yoktur. Sinir felci olma risk de çok düşüktür. ,
Boyun ameliyatlarında öyle değildir. Boyun ameliyatlarında ne olursa olsun omuriliğin olduğu bir yerden ameliyat yaparsınız. Buradaki en önemli nokta, hastanın gecikmesiyle ilgilidir. Hastanın kaybettiği şeyleri geri getirilmesi mümkün değildir. Hasta size eli kolu tutmaz bir şekilde geldiği zaman siz ne ameliyatı yaparsanız yapın, o eli kolu tutar hale getiremezsiniz. Eğer ameliyattan sonra bir miktar geri dönerse, bu hem hastanın hem sizin şansınıza olur. Bir de ameliyattan önce hastada ne kadar çok baskı, ne kadar çok kuvvet kaybı, omurilik hasarı varsa, ameliyat sırasındaki küçük dokunmalarla bile ameliyattan sonra o kadar çok hasar oluşma riski vardır.
Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) bize omurgalar, disk ve sinir kökleri ile omuriliğin durumu hakkında ayrıntılı ve yeterli bilgi verir. Ancak bu sabit pozisyonda yatarak yapıldığı için omurların dizilimi hakkında yeterli bilgi vermez. Bu nedenle ameliyat öncesi hareketli bel filmlerinin çekilmesi, ileri yaşlarda eşlik eden kireçlenmeler varsa tomografi eklenmesi, ama hepsinden önemlisi tüm bu tetkiklerin yeni olması gerekmektedir. 3 ayı geçen tetkikler mutlaka tekrarlanmalı, eklenen bir yakınma veya ağrıda değişiklik varsa 1 günlük tetkik bile varsa yenilemekteyiz.
Beyin kanamasını iki ana grupta toplamak lazım. Bir tanesi travmatik olanlar, diğeri de kendiliğinden olanlar.
Travmatik olanlar trafik kazalarından sonra veya düşmelerden sonra olanlardır. Bunlar kafatası kemiği ile beyin zarı arasında epidural dediğimiz kanamalardır. Eğer zamanında yakalanırsa, tamamına yakın temizlendiği zaman, beynin kendisine bir baskı oluşturmadığı için, hasar oluşturmadığı için, yüksek bir oranda problem olmadan hastanın normal hayatına dönmesi mümkün olur. Bunun altına olan kanamalar, subdural kanamalar dediğimiz kanamalardır ki bunlar da eğer kazaya bağlı akut olarak birden bire olursa, hızlı bir şekilde ölüme götürür hastaları. Yaşlılarda özellikle beyin bir miktar küçülüp orada kana bir yer açacağı için uzun dönemde kronikleşir ve bazen basit bir delik açarak bunu boşaltmak mümkün olabilir.
Bir üçüncüsü de kazaya bağlı beynin içinde olan kanamalardır. Beynin içine kadar olan darbelerde, beyni hasarlayan, kanatan darbelerde beynin kendisinde de hasar olur, sadece kanamanın kendisi değil beynin o şiddetle ileri geri gitmesi bile özellikle ana fonksiyonu beyinle vücut arasındaki fonksiyonları birbirine bağlayan beyin sapının hasarlanmasına ve hastaların bitkisel hayata girmesine neden olabilir. Bunlarda da eğer kanama çok büyükse, cerrahi ile kanın boşaltılmasında fayda vardır.
Kendiliğinden olan kanamalar ise, birinci sırada yüksek tansiyona bağlı olan kanamalardır. Yüksek tansiyona bağlı damar yapısında bozulmalar olur.. Bunlar ani bir tansiyon yükselmesiyle zorlanarak yırtılırlar ve beynin içinde kanamaya sebep olurlar. Bunlar da eğer çok büyükse, hastanın da genel durumu iyiyse ameliyatla boşaltılması gereken kanamalardır. Burada tansiyonun korunması çok önemlidir.
Kendiliğinden olan kanamaların bir diğer sebebi de doğuştan olan damar bozukluklarıdır. Bunlar anevrizmalar ve Arteriovenözmalformasyonlardır.
Anevrizma dediğimiz şey, damar duvarındaki kas eksikliğine bağlı olarak damar duvarının bir noktadan zayıf olmasıdır. Burası da zaman içinde tansiyonla bir balonlaşmaya yol açar. Bunlar yine tansiyon yükselmeleriyle, ıkınmayla, hapşırmayla yaşamın bir yerinde kanayabilir. Her anevrizma kanayacak diye bir şey yoktur. Bazen bir yaşında kanayan anevrizmalar görüyoruz, bazen yüz yaşında ölen bir hastanın otopsisinde ancak anevrizmasının varlığı gözükebiliyor.
Ama genç hastalarda tesadüfen de olsa kanama olmadan bir anevrizma tespit edildiği zaman bunun mutlaka ortadan kaldırılması gerekir. Çünkü anvrizmaya bağlı olan kanamalar yaygın kanamalardır ve hastaların yaklaşık yüzde ellisi hastaneye gelmeden kaybedilir.
Dolayısla bizim ölüm ve sakatlık dediğimiz oranlar bunlarda çok yüksektir. O yüzden bulunduğu anda tedavi edilmesi gerekir.